DAMGALANMA VE ÖZ-DAMGALAMA ÜZERİNE
- Melike Tetik Oktay
- 22 Ağu 2024
- 2 dakikada okunur
Damgalanma (etiketlenme) terimi, bir kişinin veya grubun olumsuz veya cezalandırıcı tepkilere yol açan herhangi bir özelliğini ifade eder. Her birey damgalanmaktan & etiketlenmekten ya da hatta bu düşünceden rahatsızlık duyar. Örneğin, küçük bir çocuk sınıfta arkadaşları tarafından, yetişkin bir birey ise iş yerinde, arkadaşları arasında ya da sosyal çevresinde yaftalanmaktan & etiketlenmekten tedirgin olabilir. Etiketlenme içerisinde suçluluk, utanç, öfke gibi duygular barındırır ve etiketlenen & damgalanan kişi kendisini farklı, tuhaf, lekeli gibi olumsuz ve gerçekçi olmayan kavramlarla (farkında olarak ya da farkında olmayarak) tanımlayabilir.
Etiketleme sadece toplum ya da başkaları tarafından değil zaman zaman kişinin kendisi tarafından da yapılabilir (öz damgalama).
Bu yazıda özellikle üzerinde durmak istediğimiz konu, ruhsal problemlere yönelik damgalamadır. Zihinsel sağlıkla ilgili damgalamaya yönelik yapılan bilimsel çalışmalarda çeşitli teorik yaklaşımlar bildirilmekle birlikte, bunlar bir grup hakkında olumsuz inançlara sahip olmaktan, önyargıya ve ayrımcılığa kadar farklı sosyal-bilişsel modellerle açıklanmaya çalışılmıştır.
Her ne kadar günümüzde teknoloji, ulaşılabilirlik, eğitim, farkındalık gibi faktörlerle bu önyargı kırılmış olsa da halen damgalanma ya da öz damgalamanın zaman zaman psikolojik zorluklar ya da problemler için destek aramanın önünde bir engel olduğunu görmekteyiz.
*Burada bilinmesi ve unutulmaması gereken en temel bilgi psikiyatrik hastalıkların da diğer hastalıklar gibi oldukça insani bir hastalık olduğudur. Dünya üzerinde tanımlanmış binlerce tür hastalık vardır ve depresyon, anksiyete bozukluğu, obsesif kompülsif bozukluk gibi hastalıklar da bu son derece çeşitli hastalık türlerinden bazılarıdır.
Nasıl grip olduğumuzda, tansiyonumuz yükseldiğinde ya da dişimiz ağrıdığında bir hekime başvuruyorsak; ya da varsayalım bel fıtığımız var, ağrılarımızı gidermek ve daha iyi hissetmek için nasıl bir süre fizik tedavi alıyorsak, aynı şekilde psikolojik olarak iyi hissetmediğimizde de bir uzmana başvurmak, destek almak oldukça doğal ve normaldir.
*İkinci önemli nokta ise yalnız ve tek olmadığımızdır. Psikiyatrik hastalıklar ya da psikolojik problemler dünya üzerinde oldukça sık görülür. Bu yaygınlık oranı bilimsel çalışmalarla da bildirilmektedir. Örneğin bir kişinin hayatı boyunca depresyon geçirme riski yaklaşık %15-20 arasındadır, bu da her 5-7 kişiden 1’inin hayatının bir döneminde depresyon geçirdiği anlamına gelir. Benzer şekilde diğer psikolojik hastalıklar ya da duygusal problemler için de yaygınlık oranı düşük değildir. Özetle pek çok kişinin benzer şikayetlerden muzdarip olduğunu yalnızca bize özgü olmadığını bilmekte ve hatırlamakta fayda vardır.
*Bir diğer nokta ise; yanlış inanışlardır. Bu inanışlardan bazıları şunlardır: ‘‘Ben kendim halletmeliyim’’, ‘’Destek alırsam ve biri duyarsa rezil olurum’’, ‘’Bir uzmana başvurmak beni zayıf yapar’’. Bu rasyonel olmayan düşünce kalıpları daha da uzatılabilir. Tekrar söylemek ve hatırlatmak gerekirse bu inanışlar gerçekçi ve sağlıklı değildir.
*Başkalarını ve başkalarının düşüncelerini kontrol edemesek de kendi kontrolümüzde olan olumsuz öz etiketlemeyi bırakıp çözüme odaklanmalıyız. Çünkü her insan mutlu olmayı ve iyi hissetmeyi hak eder. Hepimiz güçlü ve zayıf yanlarımızla, yanlışlarımız ve doğrularımızla, eksiklerimizle ya da fazlalarımızla çok değerliyiz.
Yorumlar